Pankreas Kanseri Tedavisinde Yeni Dönem
Pankreas kanseri, 5 yıllık sağkalım oranı yaklaşık %10 olan oldukça ölümcül bir hastalıktır ve giderek yaygınlaşan bir kanser ölüm nedeni haline gelmektedir. Pankreas kanseri gelişimi için risk faktörleri arasında aile öyküsü, obezite, tip 2 diyabet ve tütün kullanımı yer alır. Hastalığın ilk evrelerinde tümörün küçük ve lokalize olması nedeniyle semptomların az veya belirsiz olması genellikle hastalığın ileri evrede tanı almasına sebep olmaktadır. Kontrastlı bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans ve PET/BT gibi görüntüleme yöntemleri tipik olarak bir pankreas tümörünü saptamak ve başarılı bir cerrahi tedaviyi öngörmek için kullanılabilecek yöntemlerdir. Endoskopik ultrason eşliğinde ince iğne aspirasyonu ile yapılan patolojik değerlendirme sonucu ile kesin tanı konabilir ve tamamlayıcı bir evreleme yöntemi olarak sıklıkla kullanılmaktadır.
Pankreas kanserli hastalar genellikle hastalığın derecesine göre dört kategoriden birine ayrılır:
- Cerrahi olarak tümörün çıkartılabilir
- Cerrahi olarak tümör sınırda çıkartılabilir
- Hastalık lokal olarak ilerlemiş cerrahi yapılmaz
- Metastatik hastalık cerrahi yapılmaz
Cerrahi rezeksiyon tam iyileşme için tek tedavi şansıdır. Cerrahi sonrası yapılan kemoterapi uzun vadede sağkalımı artırmaktadır. İlerlemiş hastalığı olanlar için ise sistemik kemoterapi kombinasyonları, tedavinin temel dayanağıdır.
Ameliyat olması mümkün olmayan lokal ileri pankreas kanserli hastalarda, pankreastaki tümörün tedavisine yönelik yeni geliştirilen bir tedavi Avrupa ve ABD’ de kullanıma girmiş bulunmaktadır. Bu tedavide radyoaktif bir element olan P-32 (fosfor-32) içeren mikropartüküller kullanılmaktadır Endoskopik yolla pankreastaki tümöre ulaşılarak bu mikropartiküller tümör içerisine enjekte edilmektedir. Bu sayede tümör dışı çevre doku zarar görmeden pankreastaki tümör lokal olarak yüksek dozda radyasyona maruz kalmaktadır. Sonuç olarak, pankreastaki tümörü küçültmekte ve tanı anında cerrahiye uygun olmayan hasta bu tedavi sonrası cerrahi şansını tekrar elde edebilmektedir. Bu tedavi sırasında kemoterapinin kesilmesine gerek yoktur. Bu nedenle hastalar sistemik tedaviden yoksun kalmamaktadır. Yapılacak işlemlerin hasta konforu açısından tanı anında yapılmış olan endoskopik ultrason eşliğinde yapılan biyopsiden farkı bulunmamaktadır. Tedavi hastalara hızlı, güvenilir bir şekilde uygulanabilmektedir. Ayrıca ülkemizde de sağlık bakanlığından onayı bulunmakta olup İstanbul Tıp Fakültesinde uygulanabilmektedir.